KEŞANLI ALİ DESTANI

 

  Çocuk gönlüm kaygılardan azade

  Yüzlerde nur, ekinlerde bereket;

   At üstünde mor kaküllü şehzade;

  Unutmaya başladığım memleket...

 

  Orhan Veli'nin dediği gibi; unutmaya mı başlıyoruz memleketin güzelliğini. Kime sorsan eskiyi özlüyor. Kime sorsan 'ahh bee çocukluk'.

  Önceden kulak asmadığım bu özlemlerin içine kendimin de düştüğünü fark ediyorum. Kimi zaman ben de  içinde bulunduğum dönemi, kendimin eskileri ile kıyaslıyorum. İnsan ilişkilerini, toplumsal yapıyı, televizyon programlarını, şehir aktivitelerini, aile geleneklerini, hatta espri anlayışını bile.  

  Peki hepimiz eskiyi özlüyorsak her  gelen mi gideni aratıyor, yoksa kaybedilen, geride kalan mı badem gözlü? 

  Sanırım her ikisinin de payı var  ahlanmamızda. Yeni, çoğu zaman  alışılmadık ya da dejenere, kötüyü de çok hatırlamıyor insan.

  O eski televizyon programları dedim ya. O programlar söyleyeceklerini elinin arkasından değil de bağıra bağıra söylerdi o günlerde.  Olacak o kadar, Plastip Show, Mini Mini Büyükler benim hatırladıklarım. Haberler, gazeteciler de öyleydi.  Televizyon Çocuğu , Zaga vs. cuma, cumartesiyi iple çekme sebebi . Eğlence programları yeri gelir eleştirirdi, yeri gelir edepsizleşebilirdi.  Ders çalışma molalarımda Cem Ceminay, Matrax, Nihat'la Curcuna eşliğinde boş boş tavana bakardım. Geleceğe dair uçsuz bucaksız kaygılarım yoktu belki.

  Toplu yenilen, aile büyüklerinin masanın en başında oturduğu bayram yemekleri, yeni yıl yemekleri...Birbirine taban tabana zıt fikirlerin medenice konuşulduğu yemeklerdi.  Evin küçükleri olarak kendi alanımıza kaçmaya fırsat kolladığımız toplanmalar...Birimizde bile  bityeniği aramadığımız, birlikte geçirilen zamanlara her bir şeyi sığdırma çabasıydı.  Evimizi gözü kapalı emanet ettiğimiz komşular, kardeş gibi büyüdüğümüz komşu çocukları var o günlerde. Şimdilerde, insan ilişkilerinde kendimi tımarhanede gibi hissetiğim oluyor.

  Güvenle gezdiğimiz şehir sokakları, o şehre gelen film festivalleri, konserler, sayısız yazar, tiyatro günleri, ne şahane işler. 

   Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Keşanlı Ali Destanı ...  Daha da fazlası vardı.

   Bir de aklımda kalan daha ilk okul yaşlarımda izlediğim tiyatro oyununda ki Zeliha' nın aldığı görgü dersleri, kulağımda Keşanlı Ali tasviri;

Morgol gömlek giyerdi / Gümüş köstek takardı

Hafif şehla bakardı / Yaktı mı kalpten yakardı.


Kaşta bıçak yarası / Yüzde halep çıbanı


Kurşun yemiş ayağı / Belli belirsiz aksardı...


    Eskide kalan sanata, sanatçıya ulaşabilme, kırmadan incitmeden kendi hayatını kendince yaşayabilme özgürlüğü, çok mu uzak artık?  Masallardaki kadar ...

    Sineklidağ burası, şehre tepeden bakar.

    Ama şehir çok uzakta. MASALLARDAKİ KADAR...


                                           Hoş geldin 2023...








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HAYDAR KOYU

İTALYA GÜNLÜĞÜM - Napoli, Pompei Kenti, Sorrento Sahilleri

ANIT AĞAÇ