ALİCE DİZİSİ & ALEKSİTİMİ SENDROMU

  Biri Kore Drama mı dedi? O halde buradayım 😍

  İzlemekten keyif aldığım bir şey varsa, o da kesinlikle Kore sineması. 

  Bir kere  fazla şıklar. Kültürümüzde dizilerinden gözlemlediğim yakınlıklarımız var. Gelenekler, aile bağlılıkları gibi. Mimikleri, tepkileri abartılı, sevimli. Ve ilgi çekici  konuları olan bir sürü seri. Hele tür gerilimse, onda da bayağı  başarılılar. Bu kadar sevdiğim kriter varken tüm bölümler 16 saat sürmüş hiç sorun değil benim için.


   Çok beğenerek izlediğim bir tanesinden bahsedeceğim şimdi.       

    Alice.

  Alice; fantastik kategorisinde, 2019 yılı çıkışlı, imdb  puanı 7.1  olan bir yapım. 

 Ana karakterler özetle şöyle:

 Esas oğlanımız  Park Jin Gyeom ( Joo Won),  annesi yıllar evvel esrarengiz bir şekilde öldürülmüş, annesinin ölümünü araştırmaktan vazgeçmeyen bir dedektif.  Oldukça soğuk bir kişilik.


    Kim Hee Sun ( Park Sun Young),  çok başarılı bir fizik profesörü. Zamanda yolculuk üzerine önemli çalışmalar yapmakta. En önemlisi başka bir zaman sekmesinde dedektif  Park  Jin 'in zamanda yolculuğun sırrını çözmüş ve gerçekleştirmiş olan annesi.



  Park Jin ve Kim Hee yaşanan olaylar ve belli aralıklarla kendilerini geçmişte bulmaları üzerine birlikte araştırmaya koyulular.  Her ikisi de çok kez yaşam döngülerinin kesitlerine gider, daha bir çok bilinmezin peşine düşerler. Bu bilinmezlerden biri de dedektif Park Jin'in  Alice evreninde ajan olan babası Yu Mın Hyuk ( Kwak Si Yang) 'dır. 



     Asıl en ilgimi çeken kısmı ise; esas oğlanımızın doğuştan duygularını hissetmesine , tanımlamasına engel olan, bu sebeple de başka insanlarla  iletişim kurmakta sıkıntı yaşadığı psikosomatik bir hastalığının olması.  Aleksitimi.

   Açıkça söylemem gerekirse daha önce böyle bir sendromun varlığından habersizdim. Ya da üniversitede ders konularımız arasında geçtiyse bile hatırımda kalmamıştı. Diziyi izlediğim esnada haberdar olduğumda da  birkaç makale okuyup , hakkında bilgi sahibi oldum.

  Aleksitimi; Yunanca ' duygular için söz yoksunluğu' anlamına geliyor. Duygusuz diye tabir ettiğimiz bireylerin aslında duygularını tanımlamak ve dışa yansıtmak konusunda yaşadığı güçlük ve beraberinde gelen depresyon, bağımlılık, psikolojik bozukluklar olarak tanımlanıyor. 

  Aleksitiminin, kişisel bir eğilim ya da kişilik bozukluğu mu, psikolojik bir bozukluk veya bir semptom mu, kalıcı mı yoksa geçici mi olduğu konusu hala fikir ayrılıklarına tabi'. 

 Ben de  tüm bu fikir ayrılıklarının  dışında bir sorunun cevabını aradım. Pek çok görüşe sebep olabilir diye de düşündüm.

   Duygularını hissedememek kimi zaman avantajlı olabilir mi acaba? 

  Bir beyin fırtınası ister derim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İTALYA GÜNLÜĞÜM - Napoli, Pompei Kenti, Sorrento Sahilleri

ANIT AĞAÇ

BİR ANNEANNE SÖZLÜĞÜ