Kaçak Ruhlar ve Bir Küçük Kabus Meselesi
Hani bazen yapmanız gereken önemli bir iş vardır, zamana güvenir ve aslında hiç acelesi olmayan ya da görece önemsiz işlerinizi hep onun önüne alır beyniniz, beraberinde eylemleriniz.
Şunun gibi; yazılacak bir yazı, yetişecek süreli bir iş, çalışılacak ders gibi bir işinizin önüne buna ayıracak zamanınız da varken ya bir ev işi, ya bir kitap ya da çok saçma bir günlük aktivite koyarsınız. Bu öğrenciliğimden beri bende böyle olmuştur. Şu anda çalışmam gereken sınavı beynimin tamamen yok sayıp başka işlere delicesine odaklanması anlatmak istediğim.
Bir ayımın bile kalmadığı bir sınava hazırlanacağım vakitler ben sabah uyandığımda gözümü playstation' ın önünde açtım. Kendimi de başladığım oyunumu bitirmeye ikna etmiştim. Züğürt tesellim ise oyun inanılmaz güzeldi ve izlediğim bir animeyi, insan olmanın unutturdukları imgeleri ile beraber bana hatırlatmış olmasıydı.
Little Nightmare, sınavımı bir kenara atıp hafta sonumu adadığım oyunum. Aslında baya bir zaman önce başlamıştım oynamaya ama dediğim gibi bu hafta sonu bitirmek için çabaladım kendisini. Çünkü sınavda onu soracaklar!! ( bir anne sözlüğü nidası) 😛
Oyunda minik sarı yağmurluklu karakterimiz Six, ilk etap sonunda daha net anlayacağımız büyük çaplı bir okyanus üzeri tesisten çıkmaya çalışıyor. Beş bölümden oluşan bu platformda Six her defasında bir uykudan uyanıyor ve peyderpey çeşitli görevleri tamamlıyor. Kapıları açma, insanvari ama kendine göre devasa canlılardan kaçma, fenerleri yakma, gizli bölmeleri keşfetme gibi görevleri var. En güzel yanı ise Six tüm bunları yaparken siz onun için nispeten komplike bulmacaları çözmeye dikkat kesiliyorsunuz. Hızlıca fikir yürüt ve hızlı hareket et kısmı size ait.
Oyunda bahsettiğim insanvari ama canavarca davranan, zarar veren, aşırı tüketen, hımbıl olması bir yana obur ve zararlı olan canlılar günümüz insanın aç gözlülüğünün önünde hiçbir şey tanımayışını da sembolize eder nitelikte. Böyle bir vurgu yapıldığını kendimce düşündükten sonra oyunu genel olarak değerlendirdiğimde, daha önce izlediğim 2001 yapımı, yönetmeni Hayao Miyazaki' ye '' Altın Ayı'' ve '' En İyi Animasyon '' dalında Oscar kazandıran Spirited Away ' a benzettim. Hatta tamamen ondan esinlenilmiş olduğuna kanaat getirdim.
Başka benzeyen yönleri de şöyle:
Spirited Away' de Minik bir kız çocuğu, bir şekilde ailesi olmadan hatta onları aramak için bir sistemin içine dahil oluyor. Orada oyundaki ile benzer özelliklere sahip canlı güruhları ile karşılaşıyor. Bulunduğu yerden kurtulmaya çalışıyor. Animasyondaki İnsan dışı varlığın kullandığı maske de oyunda zaman zaman karşımıza çıkıyor. İki platformda da bir pislik yığını, hunharca tüketim göze çarpıyor. Mutfaklar, bulaşıkhaneler, odalar, hamamlar ikisinin ortak bölümleri arasında. Günümüz dünyasına olan atıfları Spirited Away' de de rahatlıkla algılayabiliyorsunuz.
Tüm görevlerini bitiren anime karakterimiz de tıpkı Six gibi ruhlar eşliğinde ışığa doğru ailesi ile rutinine dönmek üzere girdiği kabus gibi yerden kurtuluyor. Ve son dikkat çeken ortak noktaları ikisinin de Uzak Doğu yapımı olması.
Spirited Away sorgulatan, simgesel anlatımlı, ilgiyle izlediğim bir filmdi. Little Nightmare de aynı bakış açısıyla devam ettiğim, son zamanlarda oynadığım en iyi platform oyunu oldu benim için.
Oyunu bitirmiş, üzerine de bir iki satır karalamışsam, artık sınav konularıma çalışabilirim.
Umarım...😏
Yorumlar
Yorum Gönder