YOLUMUZ ESKİŞEHİR'E DÜŞERSE -Part 2
Eskişehir' deki 3. günümüz nihayet rahatça gezebilmek için bize kaldı. Erkenden kuzenimle buluştuk. Önce mesafeli yerlere gidip ( gitmek için araç gereken) sonra merkezdeki görülesi yerlere geçmeye karar verdik.
Bir gün önce yarım bıraktığımız Sazova Parkından başladık. Bir önceki gün hem yoğunduk hem de saat 17.00 ı geçtiği için burada görmek istediğimiz alanlar kapanmıştı. Erken geldiğimiz için yeterli zamanımız vardı ve başladık gezmeye.
Sazova' da büyük çizgi kahramanlar,mantar evler, sevimli bir köpek heykeli, göle maya çalan Nasrettin Hoca heykeli, kulelerden oluşan kocaman bir şato, korsan gemisi ve çocukların gözdesi bir çok yapı ve heykel vardı.
Önceliğimiz 8 kuleli şatoydu. Kuleler Türkiye deki 8 kuleyi temsil ediyordu. Kitaplardan yapılmış girişten şatonun diğer bölümüne geçtik. Burada Adile Naşit eski görünümlü bir televizyonda masal anlatıyordu. Şatonun dört bir yanında masal kahramanlarının heykelleri vardı.
Burada haftada bir masal odaları da açılıyormuş ama biz günü olmadığından tanık olamadık maalesef. Kitap cildi şeklindeki basamaklara yönelip yukarıya çıktık.
Çıktığımız katta alana yayılmış bir kafe vardı. Sihirli Elma Kafe' de çocukların rahatlıkla oturabileceği boyutta sandalye , bank ve masalar vardı. Biz seyir terasına doğru ilerledik. Terastan tüm park rahatlıkla görülüyordu. Buradan diğer kulelere çıkış vardı ama kapalıydı. Bir kaç fotoğraf çekilip şatodan ayrıldık.
Hayvanat bahçesine doğru yürümeye başladık. Yolumuzun üzerindeki Korsan Gemisine girmek üzere biletlerimizi alıverdik. Geminin iç tasarımı tam olarak filmlerde gördüğümüz korsan gemilerini örnekler nitelikteydi. Zindanı, zindanda bir iskeletoru, gözetleme kulesi, mahzeni ilgi çekiciydi. Öyle ki bizimle aynı anda gemiye giren amca merakla merdiven boşluğunda ki dolaplarını karıştırıyordu. İçlerinde bir şeyler unutulmuş mudur merakı olsa gerek.
Gemiden ayrılıp hayvanat bahçesine devam ettik. Şansımıza hayvanat bahçesi henüz faaliyete geçmemişti. Bir göz atıp bir kaç hayvana kulak misafiri olduktan sonra Sualtı Dünyası'na girdik. Girişte eğer istiyorsanız yeşil bir fonun önünde köpekbalığı üzerinize geliyormuşcasına poz verip fotoğraf çektirebiliyorsunuz. Biz de aynen böyle yaptık :) Beraberinde alt kata indik.
Çeşit çeşit balık, deniz canlısı ayrı ayrı akvaryumlanmış, her canlıya çok geniş yer ayrılmıştı. Akvaryumların hemen yanında içindeki canlıyla ilgili ayrıntılı bilgiler verilmişti. Çıkışa doğru balıkların sağından solundan üstünden geçtiği tünelin ortasında yine bir sürü fotoğraf çekildik.
Müzeyi sindire sindire gezdikten sonra üst kata çıkıp fotoğrafımızı aldık.Hediyelik eşyalara bakınıp Sualtı Dünyasıyla vedalaştık. Yakındaki Miniatürk'ün yapım aşamasına tanıklık ettik. Muhtemelen Miniatürk' de en kısa zamanda faaliyete geçecek. Çünkü belediye harıl harıl çalışıyordu.. 23 Nisanlarda çocuklara yönelik etkinliklerin yapıldığı Sazova Parkını yürüyerek fethettikten sonra aracımıza binip balmumu müzesine yöneldik.
Balmumu Müzesine gittiğimizde müze öğle paydosundaydı. 12.30- 14.00 arası kapalıydı. Daha 1,5 saatimiz olduğundan Odunpazarı Evlerini görmeye karar verdik. Eski evler boyanmış, restore edilmiş, Eskişehir'in siluetine güzellik katmıştı. Bu evlerin kimisi otel, kimisi kafe, cam sanatları, hediyelik eşya dükkanı olarak kullanılıyordu.Evler geniş bir alanda sevimli bir semt oluşturmuştu.
Girişteki evlerden birine girdik. Cam ustalarından birini çalışırken izledik. Cam şişeler peynir tabaklarına dönüştürülmüş, kimiside ördek figürüne benzemişti. Hepsine ayrı ayrı bayıldım.
Ortasında avlusu olan dükkanları gezip lüle taşı ustalarını izledik. Oradan Kurşunlu Külliyesi'ne geçtik. Tabi külliyenin içinde ki Lüle Taşı Müzesini gezmeden ayrılmadık.
Artık biraz dinlenme ihtiyacı duyduğumuzdan kuzenimin önerisi üzerine Cafe Rasta'ya oturduk. Sakin, otantik, dinlendirici bir kafeydi. Müşterisinin mutlaka göz attığı kitaplar vardı masalarda.Fiyatlarda uygundu. ' Rica etsem bir çay alabilir miyim?' derseniz 2.49 TL ye çay içebiliyorsunuz. Önemli olan nezaket. Farklı birşey deneyeyim diyorsanız ' Tesla' tavsiyemdir. Ferah ve lezzetli bir içecek. Rasta da biraz dinlendikten sonra müzenin de açılma saati gelip çattığından Balmumu Müzesi'ne yöneldik.
Bir gün önce yarım bıraktığımız Sazova Parkından başladık. Bir önceki gün hem yoğunduk hem de saat 17.00 ı geçtiği için burada görmek istediğimiz alanlar kapanmıştı. Erken geldiğimiz için yeterli zamanımız vardı ve başladık gezmeye.
Sazova' da büyük çizgi kahramanlar,mantar evler, sevimli bir köpek heykeli, göle maya çalan Nasrettin Hoca heykeli, kulelerden oluşan kocaman bir şato, korsan gemisi ve çocukların gözdesi bir çok yapı ve heykel vardı.
Önceliğimiz 8 kuleli şatoydu. Kuleler Türkiye deki 8 kuleyi temsil ediyordu. Kitaplardan yapılmış girişten şatonun diğer bölümüne geçtik. Burada Adile Naşit eski görünümlü bir televizyonda masal anlatıyordu. Şatonun dört bir yanında masal kahramanlarının heykelleri vardı.
Burada haftada bir masal odaları da açılıyormuş ama biz günü olmadığından tanık olamadık maalesef. Kitap cildi şeklindeki basamaklara yönelip yukarıya çıktık.
Çıktığımız katta alana yayılmış bir kafe vardı. Sihirli Elma Kafe' de çocukların rahatlıkla oturabileceği boyutta sandalye , bank ve masalar vardı. Biz seyir terasına doğru ilerledik. Terastan tüm park rahatlıkla görülüyordu. Buradan diğer kulelere çıkış vardı ama kapalıydı. Bir kaç fotoğraf çekilip şatodan ayrıldık.
Hayvanat bahçesine doğru yürümeye başladık. Yolumuzun üzerindeki Korsan Gemisine girmek üzere biletlerimizi alıverdik. Geminin iç tasarımı tam olarak filmlerde gördüğümüz korsan gemilerini örnekler nitelikteydi. Zindanı, zindanda bir iskeletoru, gözetleme kulesi, mahzeni ilgi çekiciydi. Öyle ki bizimle aynı anda gemiye giren amca merakla merdiven boşluğunda ki dolaplarını karıştırıyordu. İçlerinde bir şeyler unutulmuş mudur merakı olsa gerek.
Çeşit çeşit balık, deniz canlısı ayrı ayrı akvaryumlanmış, her canlıya çok geniş yer ayrılmıştı. Akvaryumların hemen yanında içindeki canlıyla ilgili ayrıntılı bilgiler verilmişti. Çıkışa doğru balıkların sağından solundan üstünden geçtiği tünelin ortasında yine bir sürü fotoğraf çekildik.
Müzeyi sindire sindire gezdikten sonra üst kata çıkıp fotoğrafımızı aldık.Hediyelik eşyalara bakınıp Sualtı Dünyasıyla vedalaştık. Yakındaki Miniatürk'ün yapım aşamasına tanıklık ettik. Muhtemelen Miniatürk' de en kısa zamanda faaliyete geçecek. Çünkü belediye harıl harıl çalışıyordu.. 23 Nisanlarda çocuklara yönelik etkinliklerin yapıldığı Sazova Parkını yürüyerek fethettikten sonra aracımıza binip balmumu müzesine yöneldik.
Balmumu Müzesine gittiğimizde müze öğle paydosundaydı. 12.30- 14.00 arası kapalıydı. Daha 1,5 saatimiz olduğundan Odunpazarı Evlerini görmeye karar verdik. Eski evler boyanmış, restore edilmiş, Eskişehir'in siluetine güzellik katmıştı. Bu evlerin kimisi otel, kimisi kafe, cam sanatları, hediyelik eşya dükkanı olarak kullanılıyordu.Evler geniş bir alanda sevimli bir semt oluşturmuştu.
Girişteki evlerden birine girdik. Cam ustalarından birini çalışırken izledik. Cam şişeler peynir tabaklarına dönüştürülmüş, kimiside ördek figürüne benzemişti. Hepsine ayrı ayrı bayıldım.
Ortasında avlusu olan dükkanları gezip lüle taşı ustalarını izledik. Oradan Kurşunlu Külliyesi'ne geçtik. Tabi külliyenin içinde ki Lüle Taşı Müzesini gezmeden ayrılmadık.
Artık biraz dinlenme ihtiyacı duyduğumuzdan kuzenimin önerisi üzerine Cafe Rasta'ya oturduk. Sakin, otantik, dinlendirici bir kafeydi. Müşterisinin mutlaka göz attığı kitaplar vardı masalarda.Fiyatlarda uygundu. ' Rica etsem bir çay alabilir miyim?' derseniz 2.49 TL ye çay içebiliyorsunuz. Önemli olan nezaket. Farklı birşey deneyeyim diyorsanız ' Tesla' tavsiyemdir. Ferah ve lezzetli bir içecek. Rasta da biraz dinlendikten sonra müzenin de açılma saati gelip çattığından Balmumu Müzesi'ne yöneldik.
Yorumlar
Yorum Gönder